The Green Mile film afişine tıklayarak The Green Mile IMDB sayfasına ulaşabilirsiniz
•FİLMİN ADI : THE GREEN MİLE
•YÖNETMEN : FRANK DARABONT
•YAYIN TARİHİ : 10 ARALIK 1999
•TÜR : DRAM
•UZUNLUK : 189 DAKİKA
•IMDB : 8.6 / 10
FİLMİN KISA BİR ÖZETİ
The Green Mile, 1930’ların Amerika’sında bir hapishanenin idam mahkûmlarına ayrılan özel bölümünde geçen, insanlık, merhamet ve adalet kavramlarını derinlemesine sorgulayan bir dram filmidir. Hikâye, hapishane görevlilerinin sıradan görünen rutinleri içinde, gizemli güçlere sahip bir mahkûmun gelişiyle bambaşka bir boyut kazanır. Olağanüstü olaylar ve karakterlerin içsel yolculukları üzerinden ilerleyen film, seyirciyi hem duygusal hem de düşündürücü bir deneyime davet eder.
spoiler !!!
OLAYLARI DAHA DETAYLI ELE ALALIM
The Green Mile, Stephen King’in romanından uyarlanan ve Frank Darabont’un yönetmenliğini üstlendiği unutulmaz bir başyapıttır. Film, yaşlı Paul Edgecomb’un bir huzurevinde geçmişini hatırlamasıyla açılır. Paul, yıllar önce çalıştığı hapishanede yaşadığı olağanüstü olayları anımsar. 1935 yılında, ölüm hücrelerinin bulunduğu kısımda başgardiyan olarak görev yapan Paul, mesleğini disiplinle ve adalet duygusuyla yürütmektedir. Buradaki koridora, mahkûmların elektrikli sandalyeye yürüdüğü için “Yeşil Yol” denmektedir. Bir gün buraya, iri yarı ve sessiz bir adam olan John Coffey getirilir. Coffey, iki küçük kızı öldürmekle suçlanmış, ancak içinde taşıdığı saf ruh ve naif tavırlarıyla iddia edilen suçla bağdaştırılamayacak kadar farklı görünmektedir.
Zamanla Paul ve diğer gardiyanlar Coffey’nin olağanüstü güçlere sahip olduğunu fark ederler. Paul’un uzun süredir çektiği idrar yolları ağrısını elleriyle dokunarak iyileştirmesi, Coffey’nin sadece bedensel değil, ruhsal anlamda da mucizevi bir varlık olduğunu gösterir. Ardından, diğer mahkûmlardan biri tarafından vahşice yaralanan küçük fare “Bay Jingles”ı ölümün eşiğinden geri getirmesi, bu mucizelerin tesadüf olmadığını kanıtlar. Coffey’nin gücü, çevresindekilerin inancını sarsar ve onlara hayata bambaşka bir pencereden bakmayı öğretir.
Yeşil Yol’daki mahkûmlar arasında zalim ve kurnaz karakterler de vardır. Percy adındaki acımasız gardiyan, hem mahkûmlara hem de meslektaşlarına kötü davranarak ortamı sürekli gerer. İlk infazlarda yaşanan sorunlar, özellikle Percy’nin kasıtlı olarak elektrikli sandalye prosedürünü bozması, hem mahkûmlara hem de görevlilere büyük travmalar yaşatır. Coffey’nin ise buna rağmen herkese karşı şefkatli davranması, onun masumiyetine dair şüpheleri güçlendirir.
Paul ve ekibi, Coffey’nin gerçekten suçsuz olduğuna dair ipuçları elde eder. Coffey’nin bir mahkûmun zihnine dokunarak gerçeği öğrenmesiyle, işlenen korkunç suçun aslında başkasının işi olduğu açığa çıkar. Fakat mahkeme sistemi değişmez; Coffey hâlâ idama mahkûm edilmiştir. Paul ve arkadaşları için en büyük ikilem başlar: Olağanüstü bir iyileştirici güce sahip, masum bir insanı ölüme götürmek zorundadırlar.
Coffey, kaderini kabullenmiş gibidir. Onun dünyaya ait olmayan, adeta Tanrısal bir yan taşıdığını gören Paul, kalbinde büyük bir ağırlık hisseder. Ancak sistemin çarkları durmaz ve Coffey, Yeşil Yol’un sonuna yürür. İdam anı geldiğinde, tüm görevliler gözyaşlarını tutamaz. Coffey’nin ölümü, Paul’un hayatında silinmez bir yara açar ve bu hikâyeyi yıllar sonra hâlâ gözyaşları içinde anlatmasının sebebi de budur.
The Green Mile, sadece bir hapishane filmi değil; insanlık, vicdan, adalet ve mucizeler üzerine derin bir sorgulamadır. Karakterlerin yolculuğu, özellikle John Coffey’nin varlığı, izleyiciyi hem acının hem de umudun içinden geçerek bambaşka bir duygusal noktaya taşır. Paul Edgecomb’un yaşlılığında taşıdığı yük, aslında hepimizin vicdanında yankılanacak bir soruya işaret eder: Masumiyet karşısında gerçekten ne kadar adiliz?
Zamanla Paul ve diğer gardiyanlar Coffey’nin olağanüstü güçlere sahip olduğunu fark ederler. Paul’un uzun süredir çektiği idrar yolları ağrısını elleriyle dokunarak iyileştirmesi, Coffey’nin sadece bedensel değil, ruhsal anlamda da mucizevi bir varlık olduğunu gösterir. Ardından, diğer mahkûmlardan biri tarafından vahşice yaralanan küçük fare “Bay Jingles”ı ölümün eşiğinden geri getirmesi, bu mucizelerin tesadüf olmadığını kanıtlar. Coffey’nin gücü, çevresindekilerin inancını sarsar ve onlara hayata bambaşka bir pencereden bakmayı öğretir.
Yeşil Yol’daki mahkûmlar arasında zalim ve kurnaz karakterler de vardır. Percy adındaki acımasız gardiyan, hem mahkûmlara hem de meslektaşlarına kötü davranarak ortamı sürekli gerer. İlk infazlarda yaşanan sorunlar, özellikle Percy’nin kasıtlı olarak elektrikli sandalye prosedürünü bozması, hem mahkûmlara hem de görevlilere büyük travmalar yaşatır. Coffey’nin ise buna rağmen herkese karşı şefkatli davranması, onun masumiyetine dair şüpheleri güçlendirir.
Paul ve ekibi, Coffey’nin gerçekten suçsuz olduğuna dair ipuçları elde eder. Coffey’nin bir mahkûmun zihnine dokunarak gerçeği öğrenmesiyle, işlenen korkunç suçun aslında başkasının işi olduğu açığa çıkar. Fakat mahkeme sistemi değişmez; Coffey hâlâ idama mahkûm edilmiştir. Paul ve arkadaşları için en büyük ikilem başlar: Olağanüstü bir iyileştirici güce sahip, masum bir insanı ölüme götürmek zorundadırlar.
Coffey, kaderini kabullenmiş gibidir. Onun dünyaya ait olmayan, adeta Tanrısal bir yan taşıdığını gören Paul, kalbinde büyük bir ağırlık hisseder. Ancak sistemin çarkları durmaz ve Coffey, Yeşil Yol’un sonuna yürür. İdam anı geldiğinde, tüm görevliler gözyaşlarını tutamaz. Coffey’nin ölümü, Paul’un hayatında silinmez bir yara açar ve bu hikâyeyi yıllar sonra hâlâ gözyaşları içinde anlatmasının sebebi de budur.
The Green Mile, sadece bir hapishane filmi değil; insanlık, vicdan, adalet ve mucizeler üzerine derin bir sorgulamadır. Karakterlerin yolculuğu, özellikle John Coffey’nin varlığı, izleyiciyi hem acının hem de umudun içinden geçerek bambaşka bir duygusal noktaya taşır. Paul Edgecomb’un yaşlılığında taşıdığı yük, aslında hepimizin vicdanında yankılanacak bir soruya işaret eder: Masumiyet karşısında gerçekten ne kadar adiliz?
FRAGMAN

Yorumlar
Yorum Gönder