Pulp Fiction film afişine tıklayarak
Pulp Fiction IMDB sayfasına ulaşabilirsiniz
•FİLMİN ADI : PULP FICTION
•YÖNETMEN : QUENTIN TARANTINO
•YAYIN TARİHİ : 14 EKİM 1994
•TÜR : KARA KOMEDİ - SUÇ
•UZUNLUK : 154 DAKİKA
•IMDB : 8.8 / 10
FİLMİN KISA BİR ÖZETİ
spoiler !!!
OLAYLARI DAHA DETAYLI ELE ALALIM
Pulp Fiction, Quentin Tarantino’nun çok katmanlı ve zamansal sıralamayla oynayan anlatımı sayesinde, birbirinden bağımsız gibi görünen karakterlerin hikâyelerini iç içe geçirerek sunar. Film, açılış sahnesinde küçük çaplı iki soyguncu olan Honey Bunny (Yolanda) ve Pumpkin’in (Ringo) bir kafede oturup gündelik suç hayatları üzerine konuşmalarıyla başlar. Onlar, marketler ya da alkol dükkânları yerine bu kez bir restoranı soymaya karar verirler. Tam soyguna başlamak üzereyken sahne donar ve film başka bir hikâyeye geçer. Bu giriş, aslında filmin dairesel yapısının ilk işaretidir.
Sonraki bölümde Vincent Vega ve Jules Winnfield adlı iki kiralık katil tanıtılır. İkisi de gangster patronları Marsellus Wallace için çalışmaktadır. Yan yana yürürken felsefi bir sohbet yaparlar: Vincent’in Amsterdam’dan yeni dönmüş olması, McDonald’s’ta satılan menülerin farklı isimleri ve Avrupa’daki yaşam tarzı üzerine gündelik diyaloglar, Tarantino’nun filmin geneline yayılan ünlü konuşmalarından biridir. Görevleri, Marsellus’a ihanet eden gençlerden evrak çantasını almaktır. Eve girdiklerinde gerginlik yükselir. Jules, İncil’den alıntı yaparak teatral bir konuşma yapar ve gençlerden birini infaz eder. O sırada dolaptan saklanan biri çıkar ve boş bir tabancayla ateş açar, ancak hiçbir kurşun ikisine isabet etmez. Bu olayı “mucize” olarak yorumlayan Jules, hayatı ve Tanrı’nın işaretleri üzerine düşünmeye başlar.
Bu görevden sonra Vincent’in hayatı başka bir sahneyle devam eder. Patronu Marsellus, birkaç günlüğüne şehir dışına çıkacaktır ve Vincent’ten eşini, Mia Wallace’ı dışarıya yemeğe götürmesini ister. Vincent, endişelidir çünkü Marsellus’un eşine yanlış davranmak ölümcül sonuçlar doğurabilir. Yine de görevi kabul eder. Vincent önce uyuşturucu satın alır; aşırı dozlarda eroin kullandığını gördüğümüz sahnelerden biri de budur. Ardından Mia ile ünlü 50’ler temalı Jack Rabbit Slim’s adlı restorana giderler. Restoran, Elvis Presley ve Marilyn Monroe kılığında garsonların çalıştığı, nostaljik bir mekândır. İkili arasında hem çekingen hem de esprili bir diyalog gelişir. Daha sonra katıldıkları twist dans yarışmasında ikonik bir dans sergilerler. Gece Vincent, Mia’yı evine bırakır. Ancak Mia, Vincent’in cebindeki eroini kokain sanıp burnundan çeker ve aşırı dozla bayılır. Panikleyen Vincent, onu bir arkadaşının evine götürür ve burada kalbine doğrudan adrenalin iğnesi yapılır. Mia mucizevi şekilde hayata döner. İkili arasında yaşanan bu sır, birbirlerine olan güveni pekiştirir.
Ardından film boksör Butch Coolidge’in hikâyesine geçer. Marsellus, Butch’tan bir maçta bilerek yenilmesini ve böylece bahis yoluyla kendisine para kazandırmasını ister. Ancak Butch anlaşmaya uymaz ve ringde rakibini öldürerek kazanır. Bu durum, Marsellus’u öfkelendirir. Butch, sevgilisi Fabienne ile birlikte kaçmayı planlar. Kaçış sırasında saati unuttuğunu fark eder: büyükbabası tarafından babasına, ondan da kendisine geçen altın kol saati. Butch, saati almak için apartmanına döner. Burada Vincent Vega’yı banyoda yakalar ve ani bir hamleyle onu öldürür. Bu sahne, filmin zamansal karışıklığını gösterir çünkü Vincent daha önceki bölümlerde hâlâ hayattaydı. Butch kaçarken sokakta Marsellus’la karşılaşır ve bir araba çarpışması sonucu ikisi de bir dükkâna sürüklenir. Ancak dükkânın sahipleri, sapık karakterler Zed ve Maynard, ikisini esir alır. Butch, zincirlerinden kurtulup kaçmayı başarır. Önce gitmeyi düşünse de Marsellus’u aşağıda işkence görürken bırakmak istemez. Elinde samuray kılıcıyla geri döner ve Marsellus’u kurtarır. Marsellus, Zed’i cezalandırır ve Butch’la hesaplarını kapattığını söyler. Artık yollarını ayırabilirler.
Film, yeniden Jules ve Vincent’in hikâyesine döner. İkilinin gençlerden evrak çantasını aldıktan sonra bir kazaya tanık olduğumuz sahneye geçiş yapılır. Arabada yanlışlıkla Marvin adında bir gencin kafası patlar; bu grotesk kaza, filmin en absürt anlarından biridir. Arabayı kan gölüne çevirdikleri için büyük sıkıntıdadırlar. Vincent, Jules ve onlara yardım eden Jimmy adlı arkadaşları, Marsellus’un “temizlikçi” olarak bilinen Winston Wolfe’tan yardım isterler. Wolfe, soğukkanlı ve pratik çözümleriyle olayı kısa sürede temizler: Araba yıkanır, kanlı kıyafetler değişir, tüm izler yok edilir. Böylece ikili kurtulur.
Son bölümde film açılıştaki kafeye geri döner. Jules ve Vincent kahvaltı yaparken soygun hazırlığı yapan Pumpkin ve Honey Bunny sahneye girer. Ancak bu kez hikâyeyi Jules’un bakış açısından izleriz. Soygun başladığında Jules silahını çeker, durumu kontrol altına alır. Normalde onları öldürmesi beklenir, fakat yaşadığı “mucize” olayı nedeniyle Jules değişmiştir. Onlara hayatını bağışlayacağını, yeni bir yol seçeceğini söyler. Vincent buna pek anlam vermez ama Jules kararlıdır. Böylece soyguncularla barışçıl bir anlaşmaya varır. Jules ve Vincent çantayı alıp restorandan çıkarlar. Film, açılış sahnesiyle kapanış sahnesini birleştirerek döngüsünü tamamlar.
Bütün bu hikâyeler kronolojik bir düzende anlatılmaz; Tarantino, zamanı parçalayarak izleyicinin olayları zihninde yeniden birleştirmesini ister. Örneğin Vincent’in ölümü, filmde ortalarda yer alırken kapanışta hâlâ hayatta olduğunu görürüz. Çantanın içinde ne olduğu hiçbir zaman açıklanmaz; ışıldayan gizemli bir obje olarak kalır. Böylece film, hem suç hikâyelerini hem de karakterlerin seçimlerini felsefi bir boyuta taşır. Jules’un “kurtuluş” arayışı, Vincent’in kayıtsızlığı, Butch’un özgürlük için risk alışı ve küçük soyguncuların çaresizliği, hepsi aynı şehirde kesişen yaşamların parçalarıdır.
Sonuçta Pulp Fiction, şiddetle mizahı, sıradan sohbetlerle ölümcül anları bir araya getiren, doğrusal olmayan yapısıyla izleyiciye unutulmaz bir deneyim yaşatan bir başyapıttır. Tarantino’nun ustaca yazdığı diyaloglar, beklenmedik olay örgüleri ve karakterlerin çelişkileri, filmi yalnızca bir suç hikâyesi olmaktan çıkarır; hayat, kader, seçimler ve tesadüfler üzerine bir düşünceye dönüştürür.
Sonraki bölümde Vincent Vega ve Jules Winnfield adlı iki kiralık katil tanıtılır. İkisi de gangster patronları Marsellus Wallace için çalışmaktadır. Yan yana yürürken felsefi bir sohbet yaparlar: Vincent’in Amsterdam’dan yeni dönmüş olması, McDonald’s’ta satılan menülerin farklı isimleri ve Avrupa’daki yaşam tarzı üzerine gündelik diyaloglar, Tarantino’nun filmin geneline yayılan ünlü konuşmalarından biridir. Görevleri, Marsellus’a ihanet eden gençlerden evrak çantasını almaktır. Eve girdiklerinde gerginlik yükselir. Jules, İncil’den alıntı yaparak teatral bir konuşma yapar ve gençlerden birini infaz eder. O sırada dolaptan saklanan biri çıkar ve boş bir tabancayla ateş açar, ancak hiçbir kurşun ikisine isabet etmez. Bu olayı “mucize” olarak yorumlayan Jules, hayatı ve Tanrı’nın işaretleri üzerine düşünmeye başlar.
Bu görevden sonra Vincent’in hayatı başka bir sahneyle devam eder. Patronu Marsellus, birkaç günlüğüne şehir dışına çıkacaktır ve Vincent’ten eşini, Mia Wallace’ı dışarıya yemeğe götürmesini ister. Vincent, endişelidir çünkü Marsellus’un eşine yanlış davranmak ölümcül sonuçlar doğurabilir. Yine de görevi kabul eder. Vincent önce uyuşturucu satın alır; aşırı dozlarda eroin kullandığını gördüğümüz sahnelerden biri de budur. Ardından Mia ile ünlü 50’ler temalı Jack Rabbit Slim’s adlı restorana giderler. Restoran, Elvis Presley ve Marilyn Monroe kılığında garsonların çalıştığı, nostaljik bir mekândır. İkili arasında hem çekingen hem de esprili bir diyalog gelişir. Daha sonra katıldıkları twist dans yarışmasında ikonik bir dans sergilerler. Gece Vincent, Mia’yı evine bırakır. Ancak Mia, Vincent’in cebindeki eroini kokain sanıp burnundan çeker ve aşırı dozla bayılır. Panikleyen Vincent, onu bir arkadaşının evine götürür ve burada kalbine doğrudan adrenalin iğnesi yapılır. Mia mucizevi şekilde hayata döner. İkili arasında yaşanan bu sır, birbirlerine olan güveni pekiştirir.
Ardından film boksör Butch Coolidge’in hikâyesine geçer. Marsellus, Butch’tan bir maçta bilerek yenilmesini ve böylece bahis yoluyla kendisine para kazandırmasını ister. Ancak Butch anlaşmaya uymaz ve ringde rakibini öldürerek kazanır. Bu durum, Marsellus’u öfkelendirir. Butch, sevgilisi Fabienne ile birlikte kaçmayı planlar. Kaçış sırasında saati unuttuğunu fark eder: büyükbabası tarafından babasına, ondan da kendisine geçen altın kol saati. Butch, saati almak için apartmanına döner. Burada Vincent Vega’yı banyoda yakalar ve ani bir hamleyle onu öldürür. Bu sahne, filmin zamansal karışıklığını gösterir çünkü Vincent daha önceki bölümlerde hâlâ hayattaydı. Butch kaçarken sokakta Marsellus’la karşılaşır ve bir araba çarpışması sonucu ikisi de bir dükkâna sürüklenir. Ancak dükkânın sahipleri, sapık karakterler Zed ve Maynard, ikisini esir alır. Butch, zincirlerinden kurtulup kaçmayı başarır. Önce gitmeyi düşünse de Marsellus’u aşağıda işkence görürken bırakmak istemez. Elinde samuray kılıcıyla geri döner ve Marsellus’u kurtarır. Marsellus, Zed’i cezalandırır ve Butch’la hesaplarını kapattığını söyler. Artık yollarını ayırabilirler.
Film, yeniden Jules ve Vincent’in hikâyesine döner. İkilinin gençlerden evrak çantasını aldıktan sonra bir kazaya tanık olduğumuz sahneye geçiş yapılır. Arabada yanlışlıkla Marvin adında bir gencin kafası patlar; bu grotesk kaza, filmin en absürt anlarından biridir. Arabayı kan gölüne çevirdikleri için büyük sıkıntıdadırlar. Vincent, Jules ve onlara yardım eden Jimmy adlı arkadaşları, Marsellus’un “temizlikçi” olarak bilinen Winston Wolfe’tan yardım isterler. Wolfe, soğukkanlı ve pratik çözümleriyle olayı kısa sürede temizler: Araba yıkanır, kanlı kıyafetler değişir, tüm izler yok edilir. Böylece ikili kurtulur.
Son bölümde film açılıştaki kafeye geri döner. Jules ve Vincent kahvaltı yaparken soygun hazırlığı yapan Pumpkin ve Honey Bunny sahneye girer. Ancak bu kez hikâyeyi Jules’un bakış açısından izleriz. Soygun başladığında Jules silahını çeker, durumu kontrol altına alır. Normalde onları öldürmesi beklenir, fakat yaşadığı “mucize” olayı nedeniyle Jules değişmiştir. Onlara hayatını bağışlayacağını, yeni bir yol seçeceğini söyler. Vincent buna pek anlam vermez ama Jules kararlıdır. Böylece soyguncularla barışçıl bir anlaşmaya varır. Jules ve Vincent çantayı alıp restorandan çıkarlar. Film, açılış sahnesiyle kapanış sahnesini birleştirerek döngüsünü tamamlar.
Bütün bu hikâyeler kronolojik bir düzende anlatılmaz; Tarantino, zamanı parçalayarak izleyicinin olayları zihninde yeniden birleştirmesini ister. Örneğin Vincent’in ölümü, filmde ortalarda yer alırken kapanışta hâlâ hayatta olduğunu görürüz. Çantanın içinde ne olduğu hiçbir zaman açıklanmaz; ışıldayan gizemli bir obje olarak kalır. Böylece film, hem suç hikâyelerini hem de karakterlerin seçimlerini felsefi bir boyuta taşır. Jules’un “kurtuluş” arayışı, Vincent’in kayıtsızlığı, Butch’un özgürlük için risk alışı ve küçük soyguncuların çaresizliği, hepsi aynı şehirde kesişen yaşamların parçalarıdır.
Sonuçta Pulp Fiction, şiddetle mizahı, sıradan sohbetlerle ölümcül anları bir araya getiren, doğrusal olmayan yapısıyla izleyiciye unutulmaz bir deneyim yaşatan bir başyapıttır. Tarantino’nun ustaca yazdığı diyaloglar, beklenmedik olay örgüleri ve karakterlerin çelişkileri, filmi yalnızca bir suç hikâyesi olmaktan çıkarır; hayat, kader, seçimler ve tesadüfler üzerine bir düşünceye dönüştürür.
FRAGMAN

Yorumlar
Yorum Gönder