American Psycho film afişine tıklayarak American Psycho IMDB sayfasına ulaşabilirsiniz
•FİLMİN ADI : AMERICAN PSYCHO
•YÖNETMEN : MARY HARRON
•YAYIN TARİHİ : 14 NİSAN 2000
•TÜR : PSİKOLOJİK KORKU
•UZUNLUK : 102 DAKİKA
•IMDB : 7.6 / 10
FİLMİN KISA BİR ÖZETİ
American Psycho, 1980’lerin New York’unda geçen, dışarıdan başarılı ve kusursuz görünen genç bir yatırım bankacısının hayatına odaklanıyor. Film, dönemin tüketim kültürünü, statü takıntısını ve yüzeysel ilişkilerini kara mizah ve gerilim unsurlarıyla işlerken; izleyiciyi karakterin giderek tuhaflaşan iç dünyasına ve ikilemlerine tanık eder. Lüks, şatafat ve gösterişin arkasında gizlenen rahatsız edici gerçekler, filmin atmosferini hem rahatsız edici hem de düşündürücü kılar.
spoiler !!!
OLAYLARI DAHA DETAYLI ELE ALALIM
1980’lerin sonundaki New York’ta geçen American Psycho, Patrick Bateman adlı genç ve yakışıklı bir yatırım bankacısının gündelik yaşamını ve giderek artan karanlık yönünü konu alır. Patrick dışarıdan bakıldığında başarılı, kültürlü, zengin ve kusursuz görünen biridir. Sabahları titizlikle uyguladığı ayrıntılı bir bakım rutini, kusursuz giyim tarzı ve seçkin restoranlarda rezervasyon takıntısı onun yüzeydeki imajını oluşturur. Ancak iç dünyasında narsist, empati yoksunu ve şiddet eğilimleriyle dolu bir karakter gizlidir. Film boyunca Patrick’in hayatı, dışarıdan bakıldığında kusursuz bir üst sınıf yaşam tarzı ile içten içe büyüyen şiddet arzusu arasındaki uçurum üzerinden ilerler.
Patrick arkadaş çevresiyle sık sık pahalı restoranlarda buluşur. Bu ortamda iş dünyasındaki diğer erkeklerle, özellikle de kartvizitlerin tasarımı ve restoranlara erişim gibi önemsiz görünen ayrıntılar üzerinden anlamsız bir rekabet içindedir. Bir sahnede, arkadaşlarının yeni kartvizitlerini göstermeleri Patrick’i derinden sarsar; çünkü onların kartvizitleri kendi kartından daha kaliteli ve şık görünür. Bu, onun kırılgan egosunu zedeleyen küçük ama sembolik bir an olur. Filmde bu tür yüzeysel hırsların, karakterlerin gerçek kişiliklerinden daha fazla önemsenmesi sık sık vurgulanır.
Patrick’in özel hayatında nişanlısı Evelyn vardır, fakat ona karşı herhangi bir gerçek sevgi hissetmez. Evelyn ile ilişkisi, statü ve görünüş üzerine kurulmuş, içi boş bir birlikteliktir. Patrick aslında hem Evelyn’i hem de hayatındaki diğer kadınları umursamaz; çünkü onları sadece kendi zevkleri için kullanır. Çoğunlukla eskortlar ya da tanımadığı kadınlarla birlikte olur, fakat bu karşılaşmalar giderek şiddet içerikli hale gelir. Başlangıçta küçük sadistik davranışlar sergileyen Patrick, zamanla kontrolünü kaybederek cinayet işlemeye başlar.
İlk büyük kırılma noktalarından biri, iş çevresinden tanıdığı Paul Allen ile yaşanır. Patrick, Paul’un kendi iş arkadaşları tarafından sürekli olarak kendisinden daha başarılı ve prestijli biri olarak anılmasından rahatsızdır. Bir gece Paul’u kandırarak evine davet eder. Onu içkiyle sarhoş ettikten sonra, müzik eşliğinde baltayla öldürür ve cesedi parçalar. Bu sahne, Patrick’in karanlık yönünün tamamen açığa çıkışını temsil eder. Cinayetten sonra Patrick, Paul’un cesedini bir çantaya yerleştirip rahatlıkla apartmandan çıkar, ardından Paul’un daire kiraladığını ve Londra’ya taşındığını öne süren sahte mesajlar bırakır. Böylece çevresindeki kimse Paul’ün ortadan kaybolmasını sorgulamaz.
Ancak Paul’ün ortadan kayboluşu kısa sürede bir soruşturma konusu olur. Dedektif Donald Kimball, Patrick’i sorgulamaya başlar. Kimball, Patrick’in iş arkadaşlarının da bulunduğu çevreyi incelerken, Patrick sürekli gerginlik yaşar. Dedektifin şüphelenip şüphelenmediği netleşmez, çünkü onun soruları çoğu zaman muğlak ve Patrick’in endişelerini daha da artıran bir yapıda kalır.
Bu süreçte Patrick’in şiddeti daha da kontrolden çıkar. Tanımadığı kadınları evine götürüp işkence eder, öldürür ve cesetlerini gizler. Bir sahnede iki eskortu birlikte davet ederek cinsel ilişki yaşar, ardından onlara şiddet uygulayıp işkence eder. Patrick’in narsisizmi öylesine yoğunlaşır ki, bu sırada aynanın karşısında kaslarını sergilerken kendine hayranlıkla bakar. Onun için karşısındaki insanlar birer birey değil, sadece aracı nesnelerdir.
Patrick’in zihinsel dengesi giderek bozulur. Gerçeklik ile halüsinasyon arasındaki sınırlar bulanıklaşır. Örneğin, sokakta rastgele bir evsizi öldürür, sonra köpeğini de acımasızca katleder. Başka bir sahnede, ofisinde kurbanlarının cesetlerini sakladığını hayal eder. Bazen de öldürdüğünü düşündüğü insanların aslında hayatta olduğunu fark eder. Bu çelişkiler, izleyiciyi onun gerçekten cinayet işleyip işlemediği konusunda sürekli bir belirsizlikte bırakır.
En gerilimli sahnelerden biri, Patrick’in tamamen çıldırdığı anlarda yaşanır. Polislerden kaçarken sokaklarda rastgele ateş açar, bir arabayı patlatır, binaya girip güvenlik görevlilerini öldürür. Bu sahne gerçeküstü bir boyut taşır; çünkü Patrick’in tek başına tüm bu şiddeti gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceği, yoksa sadece kafasında mı kurguladığı belirsizdir. Patrick daha sonra ofisine koşar, patronunun telesekreterine uzun bir itiraf mesajı bırakır. Cinayetlerini tek tek sayar, işlediği vahşetleri ayrıntılı biçimde anlatır ve sonunda artık delirdiğini kabul eder.
Ertesi gün, Patrick’in beklediği büyük yüzleşme ya da tutuklanma gerçekleşmez. Dedektif onu yakalamaz, arkadaş çevresi hiçbir şeyin farkında değildir. Daha da tuhafı, Patrick’in öldürdüğünü sandığı Paul Allen’ın Londra’da görüldüğü söylenir. Patrick, bir avukatla yüz yüze geldiğinde cinayetleri itiraf etmeye çalışır; fakat avukat onun sözlerini şaka sanır ve ciddiye almaz. Üstelik avukat, Paul Allen’la birkaç gün önce yemek yediğini iddia eder. Böylece Patrick’in anlattıkları tamamen çöker.
Son sahnelerde Patrick, arkadaş grubuyla yeniden bir restoranda oturur. Yüzeysel sohbetler devam eder, politikadan ve işten bahsedilir. Patrick içinden bir monolog yapar: aslında hiçbir şeyin değişmediğini, yaptıklarının hiçbir sonuç doğurmadığını ve bu dünyanın sahte görüntüler üzerine kurulu olduğunu söyler. Onun için artık kurtuluş ya da gerçek bir arınma ihtimali kalmamıştır. Monoloğunu “Bu bir itiraf değil” sözleriyle bitirir. Böylece film, Patrick’in gerçekten cinayet işleyip işlemediğini belirsiz bırakır; onun deliliğini, toplumun yüzeysel yapısıyla iç içe geçmiş bir eleştiri olarak sunar.
Patrick arkadaş çevresiyle sık sık pahalı restoranlarda buluşur. Bu ortamda iş dünyasındaki diğer erkeklerle, özellikle de kartvizitlerin tasarımı ve restoranlara erişim gibi önemsiz görünen ayrıntılar üzerinden anlamsız bir rekabet içindedir. Bir sahnede, arkadaşlarının yeni kartvizitlerini göstermeleri Patrick’i derinden sarsar; çünkü onların kartvizitleri kendi kartından daha kaliteli ve şık görünür. Bu, onun kırılgan egosunu zedeleyen küçük ama sembolik bir an olur. Filmde bu tür yüzeysel hırsların, karakterlerin gerçek kişiliklerinden daha fazla önemsenmesi sık sık vurgulanır.
Patrick’in özel hayatında nişanlısı Evelyn vardır, fakat ona karşı herhangi bir gerçek sevgi hissetmez. Evelyn ile ilişkisi, statü ve görünüş üzerine kurulmuş, içi boş bir birlikteliktir. Patrick aslında hem Evelyn’i hem de hayatındaki diğer kadınları umursamaz; çünkü onları sadece kendi zevkleri için kullanır. Çoğunlukla eskortlar ya da tanımadığı kadınlarla birlikte olur, fakat bu karşılaşmalar giderek şiddet içerikli hale gelir. Başlangıçta küçük sadistik davranışlar sergileyen Patrick, zamanla kontrolünü kaybederek cinayet işlemeye başlar.
İlk büyük kırılma noktalarından biri, iş çevresinden tanıdığı Paul Allen ile yaşanır. Patrick, Paul’un kendi iş arkadaşları tarafından sürekli olarak kendisinden daha başarılı ve prestijli biri olarak anılmasından rahatsızdır. Bir gece Paul’u kandırarak evine davet eder. Onu içkiyle sarhoş ettikten sonra, müzik eşliğinde baltayla öldürür ve cesedi parçalar. Bu sahne, Patrick’in karanlık yönünün tamamen açığa çıkışını temsil eder. Cinayetten sonra Patrick, Paul’un cesedini bir çantaya yerleştirip rahatlıkla apartmandan çıkar, ardından Paul’un daire kiraladığını ve Londra’ya taşındığını öne süren sahte mesajlar bırakır. Böylece çevresindeki kimse Paul’ün ortadan kaybolmasını sorgulamaz.
Ancak Paul’ün ortadan kayboluşu kısa sürede bir soruşturma konusu olur. Dedektif Donald Kimball, Patrick’i sorgulamaya başlar. Kimball, Patrick’in iş arkadaşlarının da bulunduğu çevreyi incelerken, Patrick sürekli gerginlik yaşar. Dedektifin şüphelenip şüphelenmediği netleşmez, çünkü onun soruları çoğu zaman muğlak ve Patrick’in endişelerini daha da artıran bir yapıda kalır.
Bu süreçte Patrick’in şiddeti daha da kontrolden çıkar. Tanımadığı kadınları evine götürüp işkence eder, öldürür ve cesetlerini gizler. Bir sahnede iki eskortu birlikte davet ederek cinsel ilişki yaşar, ardından onlara şiddet uygulayıp işkence eder. Patrick’in narsisizmi öylesine yoğunlaşır ki, bu sırada aynanın karşısında kaslarını sergilerken kendine hayranlıkla bakar. Onun için karşısındaki insanlar birer birey değil, sadece aracı nesnelerdir.
Patrick’in zihinsel dengesi giderek bozulur. Gerçeklik ile halüsinasyon arasındaki sınırlar bulanıklaşır. Örneğin, sokakta rastgele bir evsizi öldürür, sonra köpeğini de acımasızca katleder. Başka bir sahnede, ofisinde kurbanlarının cesetlerini sakladığını hayal eder. Bazen de öldürdüğünü düşündüğü insanların aslında hayatta olduğunu fark eder. Bu çelişkiler, izleyiciyi onun gerçekten cinayet işleyip işlemediği konusunda sürekli bir belirsizlikte bırakır.
En gerilimli sahnelerden biri, Patrick’in tamamen çıldırdığı anlarda yaşanır. Polislerden kaçarken sokaklarda rastgele ateş açar, bir arabayı patlatır, binaya girip güvenlik görevlilerini öldürür. Bu sahne gerçeküstü bir boyut taşır; çünkü Patrick’in tek başına tüm bu şiddeti gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceği, yoksa sadece kafasında mı kurguladığı belirsizdir. Patrick daha sonra ofisine koşar, patronunun telesekreterine uzun bir itiraf mesajı bırakır. Cinayetlerini tek tek sayar, işlediği vahşetleri ayrıntılı biçimde anlatır ve sonunda artık delirdiğini kabul eder.
Ertesi gün, Patrick’in beklediği büyük yüzleşme ya da tutuklanma gerçekleşmez. Dedektif onu yakalamaz, arkadaş çevresi hiçbir şeyin farkında değildir. Daha da tuhafı, Patrick’in öldürdüğünü sandığı Paul Allen’ın Londra’da görüldüğü söylenir. Patrick, bir avukatla yüz yüze geldiğinde cinayetleri itiraf etmeye çalışır; fakat avukat onun sözlerini şaka sanır ve ciddiye almaz. Üstelik avukat, Paul Allen’la birkaç gün önce yemek yediğini iddia eder. Böylece Patrick’in anlattıkları tamamen çöker.
Son sahnelerde Patrick, arkadaş grubuyla yeniden bir restoranda oturur. Yüzeysel sohbetler devam eder, politikadan ve işten bahsedilir. Patrick içinden bir monolog yapar: aslında hiçbir şeyin değişmediğini, yaptıklarının hiçbir sonuç doğurmadığını ve bu dünyanın sahte görüntüler üzerine kurulu olduğunu söyler. Onun için artık kurtuluş ya da gerçek bir arınma ihtimali kalmamıştır. Monoloğunu “Bu bir itiraf değil” sözleriyle bitirir. Böylece film, Patrick’in gerçekten cinayet işleyip işlemediğini belirsiz bırakır; onun deliliğini, toplumun yüzeysel yapısıyla iç içe geçmiş bir eleştiri olarak sunar.
FRAGMAN

Yorumlar
Yorum Gönder